6.7.05

hem martı, hem lodos



yıllar önce, kadıköy-karaköy yolculuğunun henüz mendirekler içine sıkışmadığı zamanlar.. lodos dediğin, adamakıllı lodos. sarayburnu'nu dönen gemiler, epeyce sallanarak aşıyorlar bu kısa, çok kısa ama keyfine doyum olmaz yolu. bir zamanlar üçüncü mevki olduğu için, sınıflar arası ayrım kalktıktan sonra da işçilerin, öğrencilerin ve meczupların mekânı olmaya devam eden ve besbelli vapurun en şahane yeri olan burundaki açık salonda, kolilerden kurtulmuş şişeler her sallanışta bir o yana bir bu yana gidip, korkusunu gizlemeye çalışanları oyalıyor. hava güneşli ve ılık, ama rüzgâr, içeride oturmanın daha makûl olduğunu düşündürtüyor ki, sallantı arttıkça içeri kaçan kaçana. dışarıda pek az insan var. onlar da, yüzlerini ve saçlarını rüzgâra vermenin hazzıyla sarhoş. bir denizi, bir gökyüzünü görerek boğazı tam ortalayan bir noktaya gelmişken, bir dalga hiç farkettirmeden yükseliyor ve ikinci katın yolcularından, en sarhoş, en kenarda oturan ve en saçlarını rüzgâra verenin başını okşayıp ortadan kayboluyor. içeri kaçanlar gülümseyerek bakıyorlar, sanki biraz kıskanarak. saçlarının ucundan sular damlayarak ve gülümsemesi daha da artmış güneşe bakarken bir cümle geçiyor içinden: "istanbul'u işte o zaman terkederim, eğer bir gün bu vapurlar olmazsa..."

hergün bir hayat parçası, bir bedava sarhoşluk köşesi pervasızca öldürülürken bundan korkmak da boşuna değildi elbet. hoş, istanbul'u terketmek için beklemek gerekmiyor artık. tarihin her noktasında tanık olabileceğimiz bir şikayet bu, evet. ama yine de herkes kendi tarihini yaşıyor, herkes kendi çocukluğunu geri istiyor.

şimdi vapurlar üzerine konuşulurken, bir sembol oldukları söyleniyor. hızlandırılmış hayatlarda, arada bakıp kendimizi iyi hissedeceğimiz, nasıl bir hayatın yaşlı taşıyıcısı olduğunu pek hatırlamadığımız, zaten pek de istemediğimiz bir hatıra, yalnızca bir sembol. yirmi dakika denizle başbaşa yapılan bir yolculuğu uzun ve gereksiz bulanlar, martıların yetişemeyeceği vapurlar isteyenler, hızın yarattığı stresi atmak için yoga derslerine koşuyorlar. beyhude çaba. martılara yetişmek kolay değil. ne hızda, ne sükûnette.