2.2.06

ebru gibi şarkılar



pavarotti haberlerini duymuşsunuzdur. malzemeler değişiyor konu hep aynı. ille de bir başlık gerekirse, 'ilerlemenin mutlaklaştırıldığı ve ille de batılılaşma sanıldığı üçüncü dünya ülkelerinde, batılılaşma ile milliyetçilik ikileminde, keskinleşme, köşelerini sivriltme çalışmaları...' filan denebilir belki. ama başlık atmam gerekmiyor allahtan! yine hafızaya başvurmak ve biraz gezinmek yeter. dallanıp budaklanmaları bir tarafa bırakıp yalnızca bu klasik batı müziği/halk müziği meselesine, birilerine göre kavgasına bakalım biraz.

operaya gitmiş bir erzurumlunun "erzurum erzurum olalı böyle zulüm görmedi!" dediğini duymuşsunuzdur. şehir değişir, fıkra hep aynı kalır, her anlatan, anlayarak gülümser. çünkü memleketimin insanı opera dinleyerek büyümemiştir, buna zulüm demesinde anlaşılmayacak bir şey yoktur. tıpkı, ben bir türkü söylerken kendisini gülerek odadan dışarı atan alman arkadaşıma acılı bir türkünün komik gelmesinde anlaşılmayacak bir şey olmadığı gibi!

şunu hepimiz bal gibi biliyoruz ki, 'klasik müzikten başka şey dinlemem' cümlesi pek bir yaygındır artık elitistler mi desek, bilemedim, bir kısım şehirli vatandaş arasında. ki memleketimde dedesi köylü olmayanların sayısı kaçtır merak eder dururum.

cumhuriyetin ilk yıllarında osmanlı geleneği diye klasik türk müziğinin yasaklanmasının bu işlerle bir alâkası yok mu sizce? ya da, bir operacı olarak türkü söylüyor diye ruhi su'nun karşılaştığı direnci unuttuk mu? koskoca operacı ve basit türküler! pek sevdiğim suna kan'ın ve eşi faruk güvenç'in ankara'da -sanırım- opera binasında verilecek ıtrî konserinin afişlerini yırtıp, 'bu adamlar buraya giremez' dediklerini duyunca, yıllar sonra bile olsa benim kanım donmuştu, -anlatanların yalancısıyım. sizin kanınıza da dokunmuyor mu bu kadar fanatizm? dayanamayıp bir de bugünden örnek vericem. tan sağtürk, yıllardır güneydoğuya bale hizmeti 'götürmeye' çalışıyor ve bunu öyle bir misyoner tavırla, hayat memât meselesi gibi sunuyor ki, sormamak elde değil. batıda bile klasik bale arkaik sanat muamelesi görürken, neden diyarbakırlı çocuklar bale yapmak zorundalar allahaşkına?

ilk aşklarının fonunda orhan gencebay şarkıları çalan, trt'nin radyo programlarından yes, pink floyd, led zeppelin filan kaydeden, istanbul'a gelince hasbelkader bedava bilet bulunduğu için senfoni orkestrasının haftasonu konserlerine, festivallere gidip klasik batı müziğinin müptelâsı olan ben, ıtrî'nin saz semaisinden de aynı lezzeti alıp, nasıl olup da bütün bunları birarada duyamıyorlar diye hayret edip durdum yıllarca. herbirini başka başka insanlarla paylaşıp, birilerine göre parçalandım, dağıldım, aslında genişledim. inanmayacaksınız ama, çok azdık. bunun da adı bütünlük filandı sanırım. bakmayın şimdi barlarda finaller 'batsın bu dünya' diye yapılıyor, herkes roman dansı öğrendi, pop müzikçinin türkü de, şarkı da okuyanı makbûl. müziğin türkçe olanının ayıp sayılmadan, aşağılanmadan dinlenebilmesi şunun şurasında kaç yıl? barlarda ne zamandır türkçe parçalar çalıyor? diğer toplumsal etkileri bir kenara bırakıp yalnızca müzikten bahsedersek, biraz dünya halk müziklerinin itibarlarını almalarında yolaçıcı olan peter gabriel'e, biraz da 90 sonrasının parlak müzisyenlerine borçluyuz bunu. 20'li yaşlarına kadar hiç türkçe müzik dinlemezken bunda bir saçmalık olduğunu farkedip dönüp toprağını dinleyen replikas'a, duman'a, baba zula'ya ve diğerlerine...

pavarotti aryalarıyla protesto gösterisi yapanların, elllerinde imkân olduğu anda, -söylemekte beis yok, iktidarda olduklarında, türkü kasetlerini pencereden dışarı atmayacaklarından, arabeski aşağılamayacaklarından emin oluyorsanız ne âlâ. baskının, otoritenin, kendi tercihlerini dayatmanın binbir halini yaşadı bu topraklar. ille de taraf olmak gerekmiyor bu anlamsız iktidar savaşlarında. bertaraf olmamak için, bütün seslerin bir arada çınlayabildiği bir şarkı söylesek diyorum.

-------------------------------------------------------------------------------------
not: bir sevgili yazarımız, mozaik benzetmesini sevmediğini, ebru'nun birarada yaşamayı daha iyi sembolize ettiğini söylüyor. birbirinin içinde eriyen renkler, tek başlarına ve birlikte olabilen şekiller...

not: dünya müziği meselesi de az tartışmalı değil hani. bir de her yaptıklarını füzyon diye yutturmaya çalışanlar var. ama konu o değil. elbet bir vesile olur, başka zaman konuşuruz.