bugün komşum, gözleri yaşararak zor günleri anlattı, 'şükür geçti, deprem olmuyor artık' diyerek. ve az önce 5.0 ile herkes sokaklarda. hasarlı yapılardan kötü haberler gelmez umarım.
4 temmuz
***
6 temmuz
vallaha
da afet, billaha da bizim suçumuz yok diye yalanları sıraladıkları
basın toplantısı nasıl bitmiş dersiniz samsun'daki toki kurbanlarının ardından? çiselemeye başlayan yağmuru
gören bakan yanındakine 'yağmur başladı hadi gidelim' demiş! avm'ye girsinler, ıslanmazlar.
9 temmuz
dün
akşam üzeri, helikopter meyve ağaçlarını havalandırarak tepemizden
geçince: 'çatışma var, yaralı getirdiler.' meğer yanından geçtiğimiz
arsa, askeri hastanenin pisti imiş. meğer iki yıl öncesine kadar, inip
kalkan, ölü ve yaralı getiren hava araçlarından bahçede oturmak
imkânsızmış.9 temmuz
***
erdoğan
van'a giriş yaparken havaalanı yolunda yanından geçtiğim ve şu anda
sıralamakta olduğu rakamları en azından yakından dinlemediğim için
mutluyum.. 'duble yolların mimarı, hoşgeldin' yazan karayolları
tabelaları, 'büyük usta, baş göz üstüne geldin' billboardları.. aylardır
yan gelip yatanların üç gündür yana döne çalışıp, geçtiği yolları
temizleme gayretleri. taa kışın ortasında odtü'den getirdiğimiz
fidanları dikmeyen, kendi ellerimizle diktiğimiz beş on taneyi
sulamayanların üç gün sonra solacak çiçekleri sulama gayretleri.
sonra istanbul'da köprüde kilometrelerce kuyruğun yanından geçebilmenin ve bayılmadan evime varmanın huzuru. yine de içimden şu cevabı olmayan soruyu tekrarladığımı saklamayayım.
14 temmuz
sonra istanbul'da köprüde kilometrelerce kuyruğun yanından geçebilmenin ve bayılmadan evime varmanın huzuru. yine de içimden şu cevabı olmayan soruyu tekrarladığımı saklamayayım.
***
***
rte
twitter'de "şunu herkes bilsin ki bu kardeşiniz, recep tayyip erdoğan,
fanidir. her yaradılan gibi o da ölümlüdür." demiş. kendini mi
inandırmaya çalışıyor, takipçilerini mi belli değil.
19 temmuz
19 temmuz
cep
telefonu operatörleri, kredi, kart şu bu vermeye çalışan bankalar, dini
imanı reklam olan hastaneler.. peşimi bırakın, ben sizin bildiğiniz
hedef kitleden değilim!
çocuklara korkmamayı öğretmeli. bir de kendini korumayı.
gerisi teferruat.
22 temmuz
gerisi teferruat.
22 temmuz
mesela
ben, ah almak, azap çekmek gibi kavramları kafamın bir tarafında
taşıyıp vicdanın rehberliğinden ayrılmamaya çalışıyorum. zerre inancım
olmadan! oysa bu adamlar, cehennem korkusuyla türlü ibadet ediyorlar di
mi? dışardakileri aklamak için bunca uğraş, birilerinin acılarının
resmini yayımlamaktan alınan bu keyif. görmezlikten gelsek bi türlü, vicdansızlıklarını yüzlerine vursak ayrı dert.
günlerdir
istanbul'u uçuran poyraz, van'a her zamankinden yirmi dakika hızlı
gelmemi sağladı. pilot kestirme yol buldu sandım, bu rüzgâr faktörünü
anlayana kadar.
ve geldim ki ramavan. tamam bu kelime oyunlarını bırakalı epey oldu ama herşeyin başına sonuna öyle kolayca ekleniyor ki bu tek hece, kapılmamak elde değil bir vanatik olarak..
keyifli iftar alışverişi telaşını bir kenara bırakırsak, gündüzleri ortalık sakin. iftardan sonra hareketleneceği ise kesin gibi. erken bir akşam yemeği için girdiğim lokantada, önce yemek yok deyip, sonra önceki gidişlerimin hatrına belli ki, aşağıda mutfağın yanında yiyebileceğimi söyleyip geri çevirmediler. çıkarken de, karşılıklı kusura bakmayın faslı. bir de her köşe başındaki, bütün lokantaların önündeki çiğ köfte tezgâhları eklenmiş manzaraya.
25 temmuz
ve geldim ki ramavan. tamam bu kelime oyunlarını bırakalı epey oldu ama herşeyin başına sonuna öyle kolayca ekleniyor ki bu tek hece, kapılmamak elde değil bir vanatik olarak..
keyifli iftar alışverişi telaşını bir kenara bırakırsak, gündüzleri ortalık sakin. iftardan sonra hareketleneceği ise kesin gibi. erken bir akşam yemeği için girdiğim lokantada, önce yemek yok deyip, sonra önceki gidişlerimin hatrına belli ki, aşağıda mutfağın yanında yiyebileceğimi söyleyip geri çevirmediler. çıkarken de, karşılıklı kusura bakmayın faslı. bir de her köşe başındaki, bütün lokantaların önündeki çiğ köfte tezgâhları eklenmiş manzaraya.
25 temmuz
e
demek ki neymiş, tam uykuya geçerken yakalanınca tedirgin olunuyormuş.
hafiften evden de çatırtılar gelince, e kaç ki bu şimdi diye internete
bakarken bir de şu haberi görünce gece gece, uyku kaçtı gitti.
saat on ikiden
beri yakından, uzaktan gelen davul sesleri, sahuru beklemeye sıcak
eklenince balkonlarda devam eden sohbetler ve de depremin ardından takır
takır saydırılan silahlar.. 'korkmayın biz burdayız' mı, 'hâlâ korkmadıysanız buyrun burdan yakın' mı?
gelelim bu fırsatçı dedikleri arkadaşlara. on kişi ve otuz sekiz bina,
güzel sayılar. çeteye gerek olmadan tek tek tek işini kitabına
uyduranları da bir kenara bırakıyorum. tepeden tek bir kararla ilk hasar
tesbitinin tamamını çöpe atan, şehirdeki yığmaların ve köylerdeki
neredeyse bütün binaların ağır hasarlı olduğuna, olması gerektiğine
karar veren devletin ta kendisi. köyler için
çiziktirilmiş tip köy evinin öyle olmadığını, olamayacağını anlamak için
van'da tek bir gün geçirmek bile yeterken, e buldun fırsatı yık, sat di
mi? yapsatçı müteahhitin yıksatçı devleti. yapışın birbirinize.
30 temmuz

30 temmuz
lise
öğrencisiydim. kursa gitmiş, matematik fizik öğrenmeye çalışıyoduk.
dışardan gelen seslerle pencereye gittiğimizde, meydanın ortasındaki
gazete bayiinin ateşe verildiğini, sahibinin dövüldüğünü, etraftaki
kalabalığın ellerindeki kocaman sopaları gördük. hocamız, hadi gidin
evlerinize deyip saldı bizi o kalabalığın ortasına. solcu gencecik
insanlardı, bilemediler belli ki.. arkamızda zebaniler,
koşa koşa evlerimize ulaşmaya çalıştık. kimimiz o sopalardan nasibini
aldı epeyce. bin yıl önce malatya'da o alevi gazete bayii abinin
tehditlere rağmen istediği gibi yaşamayı sürdürme cesareti ve kafasını
korumaya çalışan görüntüsü neden gözümün önünden gitmiyor, işte bu
yüzden. hay ben bu tarihin de, tekerrürün de, faşizmin de..
***
dün gece dersimlilerle birlikte dinledim bu iyi müzik peşindeki hüzünlü sesli adamı. buyrun.
31 temmuz
darbeci general olaydın doksanına kadar yaşardın be gönül.. güzel uyu.
dün
karşı komşudan gelen kadın çığlıkları, dayak sesleri, herif
homurdanmalarını duyunca hiç bir şey düşünmeden koştuk ama daha biz yolun
karşısına geçmeden bıçak gibi kesildi sesler. e sorar soruştururuz,
gerekirse şikayet ederiz diye düşünerek döndük eve. bugün ev sahibim, o evin kayınpederinin bacağı kırıldığı için hastanede
olduğunu söyledi 'boyu devrilesice'ler eşliğinde.. sonrası, bir adam karısını dövüyordan çok daha fazlası..
mahalleme
bir gün asker cenazesi geliyor, bir gün 'şehit' taziyesine gidiyor
komşularım. buralarda gerillaya 'şehit' deniyor biliyorsunuz. buralarda
herkesin 'bir yakını ya cezaevindedir, ya dağdadır ya da toprak
altındadır' biliyorsunuz.
adam, yıllar önce oğullarını evlendirmiş. biri askere gitmiş, öbürü
biraz akıldan noksan.. sonra kızları satmaya başlamış. yan mahallenin
bakkalına, oraya buraya gidip gelen gelinler yüzünden mahalle
huzursuzlanmış. kavga, dövüş, mahkeme.. gelinlerden biri hamile
kaldığında komşulara 'kayınpeder önce dövüyo, sonra yanıma geliyo' diye
anlatmış meseleyi. bebek doğunca, önümüzdeki dereye attığı söylentisi yayılmış. oğlan askerden gelince boşamış, kadın gitmiş.
şimdi yeni gelin, 'kocam dövüyo, sonra pişman oluyo' diye özetliyormuş meseleyi. dün kim kimi dövdü, adamın bacağı nasıl kırıldı belli değil yenin içinde. biz koşarken yandaki inşaatın ustaları rahat rahat çalışmaktaydı umursamadan.
babayı, babalığı simgeleyenleri öldürmedikçe çığlıklar eksilmez.
şimdi yeni gelin, 'kocam dövüyo, sonra pişman oluyo' diye özetliyormuş meseleyi. dün kim kimi dövdü, adamın bacağı nasıl kırıldı belli değil yenin içinde. biz koşarken yandaki inşaatın ustaları rahat rahat çalışmaktaydı umursamadan.
babayı, babalığı simgeleyenleri öldürmedikçe çığlıklar eksilmez.
van denizinde, ahtamar adasına doğru kulaç atmak.
7 ağustos
8 ağustos
ağrı'da
büyüyen, erzurum'da okuyan, hakkâri'de öğretmenlik yapan genç bir
kadın, geçen hafta ilk kez tanıştığı denizde geçirdiği iki günü yüzme
öğrenmeye çalışarak geçirmiş. bugün van denizinde saatlerce denizde
kalıp, o eşiği geçti. deniz soğuk demedi, sodalı demedi
çalıştı. azminin önünde eğiliyorum.
dönüşte radyoda haberler: şemzînan'da (şemdinli) iki ateş arasında kalan, yakılan boşaltılan köylerin sakinleri anlatıyorlar: ilçeye gidin ev tutun diyen kaymakamın vaadettiği 500 liranın neye yeteceğini, hayvanlarını dağda nasıl bırakacaklarını, bunun daha ne kadar süreceğini, köylerine gazetecilerin girmesinin yasak olduğunu, dağlarda bir halkın nasıl çocuklarının cesetlerini topladığını.. ser seran, ser çavan..
dönüşte radyoda haberler: şemzînan'da (şemdinli) iki ateş arasında kalan, yakılan boşaltılan köylerin sakinleri anlatıyorlar: ilçeye gidin ev tutun diyen kaymakamın vaadettiği 500 liranın neye yeteceğini, hayvanlarını dağda nasıl bırakacaklarını, bunun daha ne kadar süreceğini, köylerine gazetecilerin girmesinin yasak olduğunu, dağlarda bir halkın nasıl çocuklarının cesetlerini topladığını.. ser seran, ser çavan..
9 ağustos
***
13 ağustos
14 ağustos
çay.
'yanında yiyecek bişey de kalmamış evde' dememe kalmadan kapı çalındı.
tanımadığım karşı komşunun küçük oğlu bisküvit ve gofret dolu bir
tabakla kapıda. bu saatte böyle şeyler ancak mahallelerde olur. güzel
bir şaka gibi!
***
gros
markete gidip, 'ay burda da hiçbi aradığımı bulamıyorum' diyen şehirli
kadına, mahallenin üç raflı bakkalı için 'bizim markette herbişey var'
diyen kadının doyumunu nasip etsin tüketim tanrıları. amin.
15 ağustos
makinesiz
evde gelen yüklü elektrik faturasını sorgulamanın sonucu: konteynır
kentlerin eletriğini, suyunu bize paylaştırıyorlar. hey gidinin sosyal
devleti hey.
***
radyo
tiyatrosuyla büyüyen çocuklar için, en büyük ustalardı onlar. cüneyt
türel, müşfik kenter. sesiniz kulağımızdan silinmeyecek, bilesiniz.
16 ağustos
günümüzün ikna odaları da böyle oluyor demek ki.. o odalardan geçen, o odaları zulüm
diye niteleyen kadınları göreve çağırmanın vaktidir.
17 ağustos
yan
bahçede her akşamüstü genç bir kız, kum doldurduğu su şişesini ağaca
asıp antreman yapıyor. vuruyor, vuruyor.. küçük oğlan çocukları, aynı
şişelere vurup ses çıkartırlarken sadece, o çalışıyor. olimpiyatlarda
daha çok görürüz bu kız çocuklarından, demedi demeyin.
***