28.2.12

van.istanbul.van

16 ocak
anadolu'ya yağan kar, istanbul'a yağanın altyazısı.
***
özel araba kullanmaktan vazgeçmeyen, toplu taşımayı süfli bir halk davranışı olarak gören, üçüncü köprüyü 'iyi olur, trafik biraz rahatlar' diye karşılayan, başkasının bağındaki, bahçesindeki, yüreğindeki bir metre karı görmeyip düşen iki üç damlaya felaket muamelesi yapan istanbullunun trafikten yakınmaları var bir de. ki müstahaktır.

18 ocak
dink ailesi ve buralarda kalmayı göze almış birkaç ermeni, 'soykırımın' gözlerinin içine baka baka baka nasıl sürdürüldüğünü gördü dün. ki, orhan dink'in dediği gibi, ermenilere nefret kusan talat paşa komitesinin çok sevdiği denktaş'ın nasıl uğurlandığını da gördüler. ulusal yas! keşke, o sloganı atarken katil devletin hesap vereceğine inanabilsek.

19 ocak
poloris hrant enk, poloris hay enk!

24 ocak
ille de gaz odası gerekmiyor. onu kov, bunu isteme.. ha kim kalacak sonunda, kime kalacak bu topraklar onu merak etmekteyim..

26 ocak
göbeğinde otururken de, istanbul merkezliliğe laf eder dururum. hele buradan o kadar saçma görünüyor ki bu 'kar alarmı', 'yollara önce tuz döküldü', 'karın merkezinden canlı' haberleri. söylemesem çatlarım.

29 ocak
dün bir bebenin daha öldüğü çadır yangını haberinde, "depremzedeler, trafo elektrik yükünü kaldırmadığı için konteynerlere geçemediklerini belirtip isyan ettiler" diyor. depremden sonra yaklaşık üç yüz bin kişinin terkettiği van'da elektrik tüketimi iki buçuk kat artmış. dün, o bölgeden, erçek'ten biri, etrafta üstüste yığılmış konteynerler olduğunu söyledi. tır şoförleri günlerce yüklerini teslim edebilmek için öylece bekliyorlar yol kenarlarında. bir yandan da, evleri yıkılmış birçok kişiye, bizzat telefon edilip konteyner verildiğini biliyoruz. ama şunu da biliyoruz ki, yılbaşında bakan "ayın on sekizine kadar çadırda kimse kalmayacak" demişti. şubat geldi, van kar altında. konteynerde bile sobasız on dakika durulamazken insanları cahillikle, çadırda soba yakmakla filan değerlendirmek nedir.. en az yedi-sekiz kişinin kaldığı çadırlarda dikkatsizliğe bile gerek olmadığını, bu yangınların çıkmamasının şaşırtıcı olduğunu görmek gerek. bir de sormak.. bu organizasyon bozukluğunu, bu süregiden durumu.. sahi bütün o yardımlara ne oldu?


30 ocak
vanlılar der ki: bize yardım yollamayın! van'da yağ da var, salça da.. çay da var şeker de.. gelin buradaki esnaftan alışveriş edip ihtiyacı olanlara dağıtın. konteyner yollamayın. buradaki firmalara ısmarlayın ya da imalathane kurup burada ürettirin. van'ın dışardan gelecek yardıma değil, ekonomisini döndürecek itici güce ihtiyacı var.

31 ocak 
van'ı afet bölgesi sananlar yanılıyor. istanbul başta olmak üzere her yer afet bölgesi. adına zıkkımsal dönüşümsel bişey diyorlar. paylaş paylaş bitmez, sıralayınca ruh kararması.. haydarpaşa, taksim, beyoğlu, tarlabaşı, sulukule için kılını kıpırdatmayanlardan 'ah paris'in garları!' gibi laflar duyarsanız hiç çekinmeden küfredebilirsiniz yüzüne karşı..

1 şubat
"soğuktur şimdi, sonra gideriz yardıma, eğitime filan" diyen sivil toplum kuruluşları! kar ve soğuk nedeniyle ya burnunuzu bile çıkartamıyorsunuz büyük şehirlerdeki evlerinizden, ya da mecburen çıkartıp işinize gücünüze bakıyorsunuz di mi? size kar yağışının altında devam eden hayattan, hepsi açık yollardan ve her gün mutlaka biraz yüzünü gösterip ısıtan güneşten selam ederim..

3 şubat
vanlılar kar altında konteyner bekliyorlar. ve on iki, on beş kişilik nüfuslarla o kutulara nasıl sığacaklarını, eşyalarını nereye koyacaklarını, evlerini nasıl yapacaklarını, yardım alıp alamayacaklarını, o konteynerlerin ne zaman çekilip alınacağını, kiracı olarak haklarını merak ediyorlar.

7 şubat
kar ile dolunay kolkola girmiş masal anlatıyorlar.. 

10 şubat
sevdiklerim, uzun zamandır unuttuklarım, yeniden karşılaştıklarım.. çalışma masam ömrüm gibi..

12 şubat
büyük sesli muhafazakâr küçük bir kız değil miydin sen? kara olmanın esasen nasıl bir şey olduğunu bağırarak anlatamadığın için mi daldın o dehlizlere? sana da ağlarız be whitney..

15 şubat
geriye kala kala üç-beş sivil toplum örgütü, beş-on sesini çıkartan insan kaldı galiba. soldan sayıyoruz..
iktidar olmayı, elinin değdiği, gözünün gördüğü herşeyi zapturapt altına almak sananlar, şehri düz-elttikten sonra eve de gelecekler yakında korkarım. kentsel dönüşümmüş, sevsinler!

18 şubat
kadıköy vapurunda, maçtan çıkmış az erkekli kadın, çocuk ajite fenerbahçe seyircisi. pardesünün üstüne geçirilmiş formalar, ergen amigo kızlar.
durup durup sarı, kırmızı, sarı, kırmızı.. ortada bir maç, bir hareket olmayınca bakıp bakıp birbirine yeniden üç beş sloganı tekrarlama gayreti.
'ormana gittik yaz geldi, sivas'a koyduk az geldi'. ve de koymalı, kocamanlı bir başkasına, ve şikeli sikeli bir başkasına hep birlikte kahkahalarla katılan memleketimin muhafazakâr insanları. ki zerre neşe varsa ortamda herhangi bir maça gitmek nasip olmasın, öyle diyeyim.
bir tatminsizlik, bir ne olsa tatmin olmayacak gerginlik. ki bu kadar koyma lafının olduğu yerde insan biraz gevşeme bekliyor ne de olsa..
yılbaşı gecesi laylaylaylaylay'dan başka bir ortak keyif şarkısı olmayan gençlerin diyaloğu şöyle gelişiyor karaköy'de.
- 'kızlar ne oldu fener maçı'
- 'koydu'
- 'size mi koydu?'
- 'sana koydu.'
yıllardır söylenen, kadınların tribünlere fark getirmesinin ne demek olduğunu böylece görmüş oldum. koyan sesler tizleşmiş evet.. küfretme eşitliği yetiyormuş gibi görünüyorsa hay ben böyle işin.."

19 şubat
güneşli bir pazar gününü yeşilköy yollarında ve bekleme salonunda geçirip eve döndüm. sabah koşturduğuma mı, güvenlik kontrollerinde bilgisayar çıkart, bot bağla ona mı yanayım demiyorum. yarına allahkerim, karla kaplı van havaalanının temizlik işçilerinin kollarına kuvvet..

20 şubat
havadan aldığım cemreyle birlikte indim bu kez van'a. "bahara kadar buralarda olucam" sözüme kilometre taşı oldu güzelce.
***
kampüsün kalabalıklaştığı voltajdan belli oldu. sobaları yakınca mum ışığına dönen lambalar aydınlatmaktan uzak.. dememe kalmadı elektrik hepten gitti. eksi on sekiz derecede hadi hayırlısı.

21şubat
sigortalar atmış. sağolsun ustalar hallettiler. ama aralık başından beri böyle soğuk görmedim. sobalara rağmen sabaha kadar titredim desem yeridir. bir ara, 'ismimi kütüphaneye verirler belki, atsushi miyazaki ile karşılıklı' diye düşünürken buldum kendimi.. son bir haftayı tipiyle geçirmişler, konteyner havalanacaktı neredeyse diye anlatıyorlar. işte böyle. şimdi, gündüz güneşinden gece için enerji depoluyoruz, hava da hızla ısınıyor.