11.2.06

kış uykusu



kış depresyonu dedikleri şey aslında, mevsimlere göre yaşamayı terkeden insana doğasının bir hediyesi. doğa, doğallık filan deyince, 'neresi doğal bunun, şu yaşadığımız hayata bir baksana' diyorlar. ben de onlara diyorum ki, bütün bunları, yani şehirleri, iş hayatını filan, herşeyin üzerinde tuttuğu beyniyle yapan bu garip mahlûk, bedeninin ve ruhunun kafasına göre takılması ile bu sonuçları yaşıyor işte. sonra ayıkla pirincin taşını. etrafta herkes ağlıyor, herkes bezgin, hayat yorgunu. hepimizin akılcı nedenleri var, yaşadığımızı çok özel sanıyor, daha öncekilere ya da başkalarınınkine hiç benzemediğini düşünüyoruz. sevgilisinden ayrılınca aç çocukları hatırlayanlar gibi, güneş gidince dünyamız kararıyor.

'huzursuz ruhlar' olarak bahara da ayrı kulplar buluruz, doğrudur. ama yine de biliyoruz ki, bir kaç ay sonra güneş herşeyi parıltısıyla yokedince birden hiçbirşey olmamış gibi olacak. 'şükür bu kışı da atlattık.'

kış uykusuna yatanların, her yıl üşenmeden onca yolu katedip sıcak yerlere gidenlerin bir bildiği var elbette.
***
bu sayfaları 'ufak ufak' takip eden bir sevgili arkadaşım, "ben yazamıyorum, bari tabağı boş göndermeyeyim, senin yazılara karşılık al sana bir iki fotoğraf" demiş. ne iyi etmiş. amatör deneme filan diyor, ben de ona, aman elleme amatör kalsınlar diyorum. ayrıca, sanki kışı sevmezmişim gibi anlaşılabilecek satırlara, gümüş rengi bir havanın ve kara bulutların nasıl insanın içini serinletebileceğini hatırlatarak çok güzel eşlik ettiğini düşünüyorum.
------------------------------------------------------------------------------------
fotoğraf: döne yalçın/kuruçeşme