19.8.07

'peri'



Peri geldi.
Durdu bir tepede.
Dedi ki annemi getirdiniz mi?
Dediler getirdik. Annen artık burada kalacak.
Peri sustu. Annesine baktı. Annesinin yüzü solgundu.
Gecedendir belki dedi ve uzaklara baktı.
Gördü ki yol hiç bitmiyor, gitmenin yolu hiç bitmiyor
Beklemeyi bildi ve ben günaha girdim dedi.
Ben artık burada,
Bu çocuk kalmış tepelerin üzerinde,
Bu dağları üzerinde yıldız bulutlarıyla bırakmış genişlikte
Yaşayamam.
Hiçbir şey olmaması, çocukluk gibi kalması tepelerin.

Çocukluğunu bu uzaklığa bakarak geçirmiş
Ve bu bakmalardan, iç geçirmelerden sonra,
Kanatları çıkmış
Ve iç geçirdikçe uzamıştı kanatları.

Giden bir yol var dedi. Hep giden.
Şehirlere ve üzüm bağlarına götüren bir yol.
Birden güneş girdi içine.
İçinin berraklığına doldu güneş, tazeliğine.
Peri olmasaydım keşke dedi. Peri olmasaydım.
Kanadına küçük bir okun, acı biçimiyle saplandığını duydu.
Kanadını yavaşça içine doğru çevirdi.
Parıltılı gülüşüyle annesine seslendi.
Evet anne dedi galiba bir periyim ben,
Ben artık ölümü anlatamam.
Ne doğmak
Ne hayat
Ne de ölüm.
N'olur isteme,
İsteme benden.

Bejan Matur, Tanrı Görmesin Harflerimi

------------------------------------------------------------------------------------------------
not: şairi tarafından, 'çocuk kalmış tepelerin üzerindeki' bir başka peri için seçilmişti bu şiir bir zamanlar. şimdi, bir 19 ağustos'ta onur'u kucaklıyor.

11.8.07

ortaya karışık


seçim sonuçlarına ilişkin fikrimin bir önemi yok dedim ama, yine de;

'tepki göstermeniz için illa sizin yumruk yemeniz gerekmiyor, başkasına atılan yumruğa tepki göstermezseniz ahlaklı sayılmazsınız.'

diyen ve de bir meclise bedel olacağına inanmak istediğim kravatsız ufuk uras'ın ve sarı mizampli saçlı olmayan gencecik aydınlık yüzlü kadınların nasıl içimi açtığını söylemeden duramıycam. ne kravatın, ne de sarı saçların sadece biçimden ibaret olmadığını, varolan durumu sürdürmeye, yani dolayısıyla statükoya, esas muhafazakârlığa ilişkin olduğunu söylemeye gerek var mı? eğer çok gerekliyse lise öğrencileri gibi cebinde taşır, çıkar çıkmaz da çıkartır cebine koyarsın. ya da takarsın duruma göre. kravatsa kravat, türbansa türban.

sistemin içinde çözülebilecek olanları çözmek için. bir gün kavgasız gürültüsüz, kravatsız, eşarplı, ya da dilediğin renkte saç tokalarıyla orada bulunabilmek için. oranda buranda renk avcılığına çıkılmasından, ağzından çıkan, ya da çıkmayan her kelime için hesap sorulmasından çekinmeden durabilmek için. kimi zaman on yıllarca uzayan bu hesapların bitmesi, tamamen bitebilmesi için.

iyimserliğim tuttu. bak sen şu işe.
***
dün akşam tv'de başlayan türkü yarışması özel televizyonların tarihinde bir dönüm noktası neredeyse. yarışma formatının baştan yanlış olması meselesini şimdilik bir kenara bırakıp bir bakalım. sunucusunu duyduğum zaman öflemiştim başlangıçta ama, dekorundan sunumuna sadelikle tasarlanmış olduğu çok belli olan bu program, reyting peşinde olmasa ve bunu sürdürse keşke diyorum şimdi. 'karşınızdaaa, bilmemkiiiim' demeden de program sunulabileceğini, şarkı/türkü söylemeye gelen kız çocuklarının assolist gibi giydirilip makyajla şebeğe döndürülmeden de -hatta asıl o zaman- güzel/gösterişli/albenili olabileceğini filan gördük. şimdilik. sakin sakin, bağırmadan çağırmadan ve uzatmadan birinciyi açıkladılar, bunun bir önemi yok aslında dercesine. ya, demek ki olabiliyormuş diye iç huzuruyla, çoğunun çok iyi olan icralarını dinledik böylece. buradan, seslerine, kendilerine bir yol da açabilirlerse ne âlâ.

'sahnenin gerektirdikleri' masalının, 'saç/makyaj/birşişe parfüm/dekolte tuvalet' dekorunun içine 'silikon dudak/estetikli burun/botoks'u da hızla kattıkları için, sıradaki sahne adayı gençlerin hepsini telef etmeden önce bu modeli tersine çevirecek birşeylere ihtiyaç var çünkü. estetik deyince ameliyat geliyor akıllarına. pöh. önceki türkü yarışmasında karadenizli kızı açıp açıp, final günü handiyse edep yerine kadar sade tülle sahneye atıverenlerin bunları modernizm diye kakalamasına kulak asmayın. oldu ya, korktukları başlarına geldi, en moda türbanı seçmek için önce onlar birbirini çiğner, aha da şuraya yazıyorum.
***
aynı anda diğer kanalda tuğba özay'ı kafasına bastırarak arabaya sokuyorlardı. akbabalar gibi, su testisi su yolunda kırılır muhabbeti yapanlar, yeni tuğba özay'lar seyretmek, bu bitti, yenisini getirin demek istiyorlar aslında, benimse, sanki onu kurtarabilirlermiş gibi 'anne, baba sizi seviyorum' derken hapishane kapısında karanlığın içinde kaybolmasına fena halde içim burkuluyor. öğretmen bir anne-babanın kızı olmakla övünen, sosyal demokratlıktan bahseden bu genç kadın, niye yataklık etmekten suçlu bulunduğunu anlamakta zorluk çekiyor. geçen sefer aşk yüzünden deyip kurtulduğu için, gidip niye yine oralardan birileriyle dans ettiğini hiç sorgulamadan şaşırıyor. 'ben bi şey yapmadım ki!' doğrudur, bişey yapmamıştır. sorun da budur.

ne demiştik. şu yumruk meselesi çok önemli. başkalarının kanları üzerinde yürüdüğünü bildiğin birilerinin yanında öylece ses etmeden durursan, sözkonusu olan birgün senin kanın da olabilir. delikanlılığın kitabını gerçekten de yeniden yazmak gerekiyor. ya da hepten yırtıp atmak.
***
büyük olduğu söylenen gazetenin internet sitesinde yorumlar üzerinden kariyer yapmaya çalışan, kaç yorum yaptığının, çevrimiçi şöhretinin çok önemli olduğunu sanan birileri var. epeyce fazla birileri var üstelik. çoğunun öylesine yazıldığını bilsek de, yumurtlanan bu lafları ciddiye alanların sayısı hâlâ epeyce fazla olduğuna göre biz onları ciddiye almak zorundayız korkarım. her magazin haberinin altına, hiç üşenmeden 'kim ki bunlar, bize ne bunlardan, memlekette sorun mu yok..' diye yazıp duruyorlar. o sayfaların, o haberlerin ve de o zat-ı muhteremlerin varlığını sürdürmesinin nedeninin biraz da onlar olduğunun hiç farkında olmadan ya da çok farkında olarak. 'seni biz yarattık, ne çabuk unuttun.' ben de bu, 'neydi ne oldu, en ünlü mankenken nasıl düştü' haberlerini kanlı gladyatör savaşları gibi tribünden seyredip geh geh konuşanlara laf etmeden geçemedim.

hiç yorum yapasım yoktu aslında..

-----------------------------------------------------------------------------------------
not: resim serbest düşüş'ten.. çok beğendim, kullandım. izin mizin istemedim, onlar da başka bir yerden mi aldılar bilemedim. kullanmamı istemezlerse bir el etsinler yeter.