31.1.12

van günlüğü-iki

4 ocak
yeniden van'da.. dağları ve denizi ve van'ın 'çocuklarını' yeniden gördüğü için sevinçli.. on gün önce enkaz yığını olan bir arsada mimarlar odası van şubesini çalışır durumda gördüğü için de..
şehir hızla iyileşiyor gibi görünüyor. yıkımlar, prefabrik dağıtımı, açılan dükkânlar, canlılık, işine gücüne bakma hâli.. üniversitede hızla süren derslik ve yurt inşaatları.. gündemin hızla değiştiğini görmek güzel.

6 ocak
şehirde her tarafta 'hasar tesbit', 'itiraz', 'hafif, ağır, güçlendirme' konuşmaları, 'itiraz dilekçesi yazılır' ilanları.. bağımsız mimar-mühendislerin itiraz sürecinde olmamalarının bende yarattığı eksiklik duygusu. hatırımı sormak, iyi yıllar dilemek için arayan, birlikte çalıştığımız kamu çalışanı ve imo üyesi dostlar.. gece 2'deki 4,2'nin yankıları, paylaşımı. büyük depremi yaşayanlarda endişe uyandıran beşik gibi sallanmaların, benim gibi dışarlıklarda yarattığı alışkanlık. üniversitede tektük öğrenciler, öğrenimin bir an önce başlaması için dilekler.

8 ocak
erciş'te yoksullukla karışık yıkık döküklük nerede bitiyor, depremin hasarları nerede başlıyor belli değil. enkazlar numaralanmış. ama daha o kadar çok yıkılması gereken bina var ki. ne zaman?
adapazarındaki ağır hasarlı bazı binaların van depreminden sonra yıkıldığını bilince anlamsızlaşan bir soru işte..

kaymakamlığın önünde, yardımlar için teşekkür eden kocaman bir türkiye haritası. yardımlar nerede?

'yakınında durmak tehlikeli ve yasaktır' tabelalarına rağmen kaldırımda insanlar, arabalar. sadece emniyet müdürlüğünün önündeki emniyet şeridi duruyor. önce ve sadece kendini emniyete alan bu devlet, hiç değilse kendi binalarını doğru dürüst yapaydı.

çarşının yıkık görüntüsünden sonra, arka sokaklardaki kavak ağaçları ve bahçeli sapasağlam mütevazı yığma evler.. neden? içimin burukluğu yatışmıyor, daha da artıyor.

10 ocak
yüzüncü yıl üniversitesi'nin yıkım kararı alınan tek binasındaki kitaplar ve süreli yayınlar pencereden asansör sistemiyle boşaltılıyor ve depoya taşınıyor günlerdir. kütüphane olarak tasarlandığı halde, tonlarca kitap yükü hesaplanmadığı için bu halde muhtemelen.. içinde yüzlerce kişi varken depreme yakalanmadı diye sevinmek kalıyor bize.
  
11 ocak
üniversiteyi bir an önce açmak, normalleşmeyi hızlandırmak, şehre hayatiyet kazandırmak için önemli. barınma için konteynerler yerleşti, bazı fakülteler açıldı bile. odtü mezunları eymir vakfı ve çağdaş yaşamı destekleme derneği aynı avluya bakan derslik binaları yapmakta. kampüste yavaş yavaş öğrenci sesleri, gençlik neşesi.. 

12 ocak
sabah karla uyandık. şantiyeler bir karış kar altında ama işler sürüyor, hayat devam ediyor. kimse soğuktan, kardan filan konuşmuyor. habercilerin abuk sabuk 'beyaz ejder'i istanbulun bahçeşehrinden, vanın bahçesarayına bir türlü gelemiyor.
***
konteyner dediğin, böyle beyaz çizgili duvarlı içinde kalınabilen kutu gibi bişey. bunların küçük pencereleri, plastik lambaları filan oluyor. duşunda, açtın mı sıcak su akma ihtimali olan musluğu var. ısıtıcıyı taa tepeye koydukları için ayarını yapamıyosun, zaten ayarlanmıyor, azıcık akıyor. açtın mı o azıcık suyu, voltaj düşüyor fena halde. hem zaten girerken odadaki ufoları kapatmalısın, çünkü sigorta atıyor. kapatsan da atıyor aslında. eğer içerde biri varsa ranzanın üstüne çıkıp sigortayı açıyor. yoksa buz gibi suyun altından çıkıp gidip açıyosun. ufoları kapattığın için bir buçuk dakikada soğumuş oluyor içersi bir de üstelik.
musluklardan biri gece gündüz akmak zorunda oluyor, yoksa sular donuyor, klozetin içi donuyor, rezervuar donuyor.. sıcak sular dökerek açıyor birileri sonra.
ufolar yanınca yanıyosun, kapanınca buzz. oksijeni bitirip adamı serseme çeviriyor, baş ağrıtıyor. oradan buradan uzatılmış kablolar, fazla yüklenme filan derken elektrikler kesilince sanki bir kutunun içinde değilmişsin gibi ayazda kalıyosun. çadırları düşünüp daha beter üşüyosun.
alelacele getirilip konduğu için bir tarafa eğimli olabiliyor, dışardan sular girebiliyor, banyonun suları odanın ortasına doğru kendine dere yapıyor.
hem zaten düzgün bile olsa, musluğun altı ya da rezervuar bağlantısı ya da iyi bağlanmamış başka biryerlerden sular mutlaka geliyor.
ha, yürürken bile sallandığı, rüzgârla salındığı için depremleri hiç farketmiyosun, en azından 3.5'in altındakileri.. bak o iyi..
girdiği çadırda, benim evden iyi gibisinden laflar eden bakan gibi, 'konteyner kendi evlerinden daha lüks' diye düşünenlere kapak olsun..

13 ocak
kampüsle şehir arası yollarda, bir minibüsün arka camından alıyor, öpüp başıma koyuyorum: "arkamdan konuşup beste yapacağına, yüzüme konuş düet yapalım.." 

14 ocak 
istanbul.. futbolcularını bekleyen karagümrüklü gençlerin iki yanında beklediği tünelden geçerek, beş dakika da olsa patlangaçlı, kırmızılı dumanlarla stadyum havasında.. ee, hoşbuldum hâliyle.. bir de uçaktaki vanlı delikanlı hoş bulursa iyi olur: "herkes kaçtı depremlerden, sonra döndü. şimdi de ben kaçıyorum. bir de ben göreyim istanbul'u bakalım. inşallah kaybolmam."
inşallah.