7.3.06

cennete değil, her yere...



küçükken, filmlerde ağlayıp üzülünce annem teselli ederdi: "film bu kızım, gerçek değil!" epeydir bütün memlekete hep bir ağızdan bağırarak bunu tekrarlamamız gereken durumlar yaşıyoruz. filmleri sahici sanıp, gerçekleri film gibi seyrediyoruz.
***
aldatma, memleketin en önemli konusu oldu çoktandır. öyle, 'dört kadın almak yasak' demekle olmuyor, hayat bildiğini okumaya devam ediyor. yara nerdeyse ordan kanadığımız için, herkesin söyleyecek bir lafı oluyor böyle konularda. fırsatını bulan, arkadaşının üzüntüsünü bahane edip yıllardır diş bilediği 'kötü kız'a laf çarpmak için sırtını yine her zamanki gibi 'aile'ye yaslıyor: "çok var böyle kadınlardan!"
çok var mı bilmiyorum. ama birilerinin evde ağlayarak bekleyen kadın olmayı seçmemesini gayet ferahlatıcı buluyorum. seçilen, ya da sürüklenilen her hayatın artı/eksi, avantaj/dezavantajları olduğunu unutuyoruz. yuvanın ve kocanın konforunun böyle bonusları var ne yazık ki! meseleye kadın mı suçlu, erkek mi şeklinde yaklaşmaktansa, 'hem bedava, hem şoför mahalli' diyen kim, ona bakmak lazım.
***
inandığını değil de, bekleneni yapmak konusunda üstümüze yok. özellikle tv'de iyice ayyuka çıkan bu davranış biçimi, sözkonusu dizide herkesin diline dolanıp duruyor kaç zamandır. kadını bir türlü sevdiğiyle seviştiremediler, seyirci tepkisi, türk kadınının namusu filan diye. yazarı, yapımcısı, oyuncusu, şusu, busu.. başka hayatlar yaşıyan insanlar yalan yazıp, yalan satıyorlar. ne hikâyenin ve kahramanın iç bütünlüğü, ne, hayatın nasıl akıp gittiği... sadece sabahları önlerine gelen rakamlarla büyülenmiş durumdalar. 'ne rol gelirse oynarım bu hayatta!'
***
eğer izin isterseniz, hiçbir zaman vermezler. nereye istiyorsanız oraya doğru gidin, bütün verilmemiş izinler geçersiz kalacak. yolda ne kadar fazla insan olursa, o kadar az karanlık...