16.8.06

abd'ye özgürlük!



eşeğini kaybedip kaybedip, perişan halde, kimi zaman öleyazmış buluyor insanlık.

havai fişeklerini, şimdilik durmuş görünen bombalarla dün ve bugün ölmeyen, yarın da ölmeyecek olanların hatırına seyredelim. ama duman azalıp gürültü dindiğinde, ışıklar azaldığında...

bu, bir insanlık anlayışı sorunu. bu, iktidarın kullanımına ilişkin düşünmemiz ve -hiç hafife almayın- kapımızın önünü süpürmemiz gerektiğine ilişkin milyonuncu ders. 'sapla samanın çok yakın olduğunu' hatırlamanın gerekliliği.
***
'maymunlar cehennemi' filminin son sahnesi günlerce aklımdan çıkmayıp beni kâbuslara boğmuştu. (1968 yapımı ilk filmden sözediyorum elbette. sonrasındaki tüm çevrimler, aslının taklidi bile olamamış silik kopyalardır eninde sonunda.) çocukken herşeyden çok etkilenir insan, ama bu sahne de sinemanın gelmiş geçmiş en etkileyici anlarından biridir, o da ayrı. konuyu bilirsiniz, maymunların yönetimindeki dünyaya dönen uzayaracı ekibinin, ne olup bittiğini anlama çabası... gezegenin sırrını çözmek isteyerek yasak bölgeye giren ekip, toprağa yarıbeline kadar batmış özgürlük heykeli ile karşılaşır: 'ah insanlık, bunu da yaptın mı sonunda!'
***
dünya bunca etnik kavganın içinde komşusunu boğazlarken, onca milletin nasıl bir zamkla birbirine yapıştırıldığını anlamaya çalışıyorum. onlar, duvarlarda yalnızca amerika kıtasının göründüğü haritaların asılı olduğu ülkenin çocukları. biz, duvarın arkasındaki diğerleri. diğerlerinden bîhaber milyonlar, heykelin ve kulelerin gölgesinde en büyük problemine, obezliğe çare düşünüyor.
oysa, sindirebileceğinden fazlasını yemek sağlığa zararlıdır. nokta.

"dünyanın rahat etmesi için önce abd'lilerin özgürleşmesi gerekiyor."
***
ortadoğu kendini bildi bileli yanarken, kulelerin nasıl göz açıp kapayıncaya kadar terör sembolü yapıldığını gördük. o renkli kartları alıp, ayakkabılarını çıkartıp, mahrem bildiği herşeyi bakılabilmesi için 'security'ye teslim ederek uçağa binerken, heykeli görmeyi umuyor herkes. özgürlüğün heykeli! internette 'özgürlükler ülkesinde yaşamaya hak kazandınız, hemen tıklayın!' bağırtıları çakıyor boyna, kafamıza, kafamıza.. usanmadan tıklıyoruz. yeşil kartımız olsun, çocuğumuz orada doğsun, insan yerine konsun. özgürlükten payımızı alalım kısaca.. sonra gidip 'savaşa karşı' listeleri de tıklıyoruz. bu ikisi birarada nasıl oluyor, elpençe divan durduğumuz, kucağına alsın diye binbir takla attığımız babanın yaptıklarına karşı çıkmak nasıl mümkün olacak, anlayamıyoruz.

özgürlüğün tanımını bir daha yapsak, hazır tanımların peşinden gitmeyip 'kendi', -bir daha söylemeli- 'kendi' özgürlüğünün ne demek olduğunu takkeyi önümüze koyup düşünsek.

özgürleşsek, gerçekten...

-----------------------------------------------------------------------------------------------
not: fotoğraftaki, bir apaçi yerlisi olan sacheen küçüktüy. şu herkesin hayalini kurduğu ödülü almayıp bunu kızılderililere destek ve ırkçılığa karşı söz söyleyebilmek için fırsat bilen marlon brando'nun yerine törene giden genç kadın.