27.12.08

sabırsızlık zamanının çocukları..



SONBAHAR, büyük harflerle yazma isteği uyandırıyor.
sabırla, sessizce anlattığı şeyi birileri daha görsün diye bağırmak için.

'iyi filmler için söylemeye, yazmaya doyamaz insan' desem de, susuyorum. filmin sessizce bağırdığı daha iyi duyulsun diye..

ama;

'sabırsızlık zamanının çocuklarına' adadığı -üstelik ilk filminde bunca sapsade, oruç sabrında davrandığı için özcan alper'in;

oyunculuklarını şehirde, aşağılarda bırakıp yanlarına sadece öyküye ve karakterlerine olan inançlarını alıp yükseklere çıktıkları için onur saylak ve serkan keskin'in;

orada, dağlarda, karlar altında kalan sapsarı karadeniz hurmaları gibi sabrın ve acının da resmi gibi bakan gülefer teyzenin ve hopa'nın bütün şahane 'ihtiyar'larının;

kepçe kulaklarından güneş süzülen küçük 'onur'un;

megi kobaladze'nin aracılığıyla bütün 'kültürlü orospuların';

tulum çalan, ağıt yakanların;

karadeniz'in dalgalarının,

o dalgaları ve o dağları ve o yüzleri hep yağmurun ıslattığı bir ferahlıkta renklerle gösteren görüntü yönetmeninin;

yani kısaca hepsinin ellerinden, gözlerinden öperim. hemşince, gürcüce, türkçe konuşan dillerine sağlık.

ve de, filmdeki mikail'in ağız dolusu ettiği küfürle, o züttürük filmde/filmlerde ağlayıp da, sonbahar'ın sonundaki ağıt yükseldiğinde -gözyaşına gerek yok- höykürerek ağlamak istemeyenlerin de taaa a....