4.12.05

şahane şeyler 1: misket



geçenlerde bir sokaktan geçerken yerde bir misket parladı. hemen eğilip alıverdim bana bırakılmış bir armağan gibi. bir sürü misketim var cam bir kâsenin içinde, ama bütün 'çocuklar' bilirler ki, yeni bir miskete kimse hayır demez. iki adım attım, bir tane daha. sonra bir tane daha. çocuklar oyunu nedense bir süreliğine terketmiş olmalılar, sokağı kendilerinin bilip onları da öylece orada bırakmışlar. aldığım misketi yere, diğerlerinin yanına bırakıp gözüm arkada kalarak uzaklaştım. evlerimizin, kilitli kapıların arkasında başladığı bu şehirde yanıbaşımızda çocukların sokak ortasını böyle kullanıyor olmalarına bayıldım.

misket bisürü güzel ismi (mile, bilye, cicoz..) olan güzel bişeydir: formu, evrenin en kararlı formu, malzemesi, doğanın en güzel hediyelerinden biri. kaleydoskop gibidir, yakından bakınca dünyaya benzer, o renklerin nasıl olup da içinde dalgalandığına şaşarsın.
sadeliği ve mısır'da bir çocuk mumyanın yanında bulunması da kanıtlar ki, dünyanın en eski oyunlarındandır. bu basit formun içinde müthiş bir çeşitlilik arzeder. herbirini diğerinden ayırt ederek sever çocuklar misketlerini. hem değişim aracıdır, mülkiyetle kurulan ilk ilişki belki de. hem de teker teker ve özenle biriktirilse bile, bir anda havaya atılıp paylaşılacak, vazgeçilecek kadar ortak. oynanan oyunlardan çok nesnenin kendisinin önemli olduğunu düşündürür. satın alınmaz, oyun içinde kazanılır, kaybedilir.
eskidikçe matlaşır, küçük kırıklar edinir, kıdemlenirler. çocuklar eskidi diye atmazlar onları. ilk misketlerini hele, hiç unutmazlar.

misket, çocukluktur, oyundur, sokaktır... daha ne olsun!