8.8.05

sonsuz zamanın peşinde dağınık düşünceler



beni blog dünyasıyla tanıştıran arkadaşım, 'amerikalı ev kadınları kullanıyor' demişti. pek iç açıcı olmasa da, 'eh tamam, ben de yapabilirim demek ki' dedirten bir bilgi sonuç olarak. ama esas mesele teknik donanım filan değil. bilen bilir, 'blog yazmak' kolay iştir.

ama 'yazmak' kolay iş değildir elbette. zaman ister, emek ister, düşünce ister. deniz'in en ince uçlu fırçalarından ister. duygu, bilgi, ilgi, tutku... ne varsa ister işte. birileri, nereye yazarlarsa yazsınlar, ister hediye bir kitabın ilk sayfasına, ister boşlukta diğer milyonlarcasıyla birlikte dolaşan sanal ekrana, bunu önce kendileri anlamlandırmanın peşindedir. hergün yazı beklendiği vehmine kapılıp, 'bugün vaktim yok, yazamıycam' demek için oturmazlar masaya. kafalarında zaman isteyen hikâyeler uçuşur, hiçbirine kıyamazlar. arada gelip ne var ne yok diye bakar, günlük hayatın dayattıklarına geri dönerler.

-------------------------------------------------------------------

dünyanın, ilgisi belli yerlerde yoğunlaşan ve onda ısrar edenlerin dünyası olduğu malûm. bir yanım, herşeyin ancak böyle gerçekleşebildiğini söylerken, diğer yanım profesyonellik denen ucubeyi hatırlayıp arkasını dönüyor. bir rüzgâr gibi özgürce konular ve şeyler arasında dolaşan rönesans insanlarını düşününce içimdeki rüzgârlar özgürleşiyor. hayattaki hızı yoketmeye uğraşırken, bu rüzgârın hızına ve enerjisine bırakıyorum kendimi.

-------------------------------------------------------------------

iyimser bir sonuç'a

ben bir gün giderim ki neyim kalır
eksik bıraktığım her şeyim kalır

yaz günü kim ister ki öldüğünü
eksik bıraktığım her şeyim kalır

yaşamam bir beyazlık gibi sanki
eksik bıraktığım her şeyim kalır

genişlerim dağılırım beyazım
ben bir gün giderim ki neyim kalır

ben bir gün giderim ki ey diri at
elbette benim de bir şeyim kalır


turgut uyar (divan/1970)