15.5.12

neresi sıla, neresi gurbet


3 nisan
yersiz yurtsuz..

4 nisan
van eski van değil, ben eski ben değilim. aylin artık evinde, hâlâ yalnız kalamasa da.. dernek de yerine taşındı. ama bu yazıdakiler zamansız. hele görmeyen, yaşamayanlar için ders niteliğinde.

6 nisan
bahar, ankara'da odtü'de geldi bu sene bana. stadyumdaki devrim yazısını gördükten az sonra. okul hayatımı bu kampüste geçirmediğim için azıcık hayıflanarak.

9 nisan
güzel söylemiş meral okay: "sopamı yerim ama iki taşı da ben sektiririm.

11 nisan
ceylan filmlerine varlığıyla ışık veren güzel adam mehmet emin ceylan. 'baba, nerdesin?'

12 nisan
afad'ın kendisi, depremin altında kaldı zaten. hasar tesbitlerini ellerine yüzlerine bulaştırınca, bakanlık yeniden devreye girdi. öyle 'kurdum' deyince işlerin yürümüyor, kırmızı ceket giyerek ekip olunmuyor, görüldü. yılların deneyimli bakanlık ekiplerinin yanında şaşkın şaşkın dolaşanlar ve bakanın bile bu birimi kurduğuna pişman olduğu lafları.. sonları hayrola.

17 nisan
sonun başlangıcı, afet yasası ve üniversitelere adını vermektir. 
tarih yazar bir gün.

18 nisan
açık mektuptan çok, işkembeden sallayan herkese açık ayar.. gölün kenarına kadar makam arabasıyla gitme ve odtü'nün bağrına yara açma isteğinden başka bir nedeni yoktur. bunu, yeşil alanları halka açıyoruz uydurmasyonuyla yutturmaya çalışanın tıyneti zaten belli. anlamadan dinlemeden destek olup ağırlığınızı onunla eşitlemeseniz güzel olur.
***
dün deniz kenarında muhabbet, martı çığlıkları. bugün iki dakikada ortalığı duman eden fırtına. sonra iki gökkuşağı birden.. sarılar, morlar, sokaklar dolusu koku. çok hoş buldum sevgili ada'm.

20 nisan
ahmet tulgar diyor ki: "bu arada bütün bu olanlarla ilgili şöyle de denilebilir: belki de devrim oldu. ama sizin devriminiz değildiydi. yani siz devrim yapsanız, belki siz de aynısını yapacaksınız. yapacaktınız. yapardınız. hani 'kültür devrimi' filan. ama onlar yaptı."
budur!

22 nisan
ya çay olmasaydı
ya şu ince belli bardaklar..

23 nisan

24 nisan
***
çocuklar ve dişleri şahane. örtmen, emellerine âlet etmiş gerçi onları ama eğitim de böyle bişey naaparsın.

26 nisan
uçakta anadolu'yu boydan boya geçerken, üç hafta önce bembeyaz olan coğrafyada bulutların gölgesi, karları erimekte olan dağlar.
nemrut gölü, tatvan derken van denizini görmek.
istediğin kadar şaşırabilirsin.
***
dünyanın adaletli bir yer olmadığını biliyoruz. ama insan eliyle ve gözünün içine baka baka yapılınca pek fena oluyor. zeytin ağaçlarına söyleyelim de gölge etmesinler bari.

28 nisan
olur olmaz yerde yapılan anketlere olabildiğince yanlış cevaplar vermek: big brother'a boynumuzun borcu.
***
korkma, oku. orospu manifestosu.


29 nisan
minibüsle yaklaşırken karşılıyor hoşap kalesi. hoş âb, nâmı diğer güzel su.. hoşap'ın lisesi, hastanesi var, bir zamanlar da ilçeymiş. akıl sır ermez idari işler.
dış kale ve çevresinde kimisi yüz yıllık kerpiç evler. içkale kapısından girip karanlıkta yürüyünce kale içine alıyor seni güzellikle. çepeçevre bulutların içinde bir kartal yuvası. kalede geçirilen zaman, urartu birimiyle ölçülebilir. öyle bir garip hissiyat. 

kale haritasının az yukarısında, tehlikeli ve yasaktır yazısı zorbelâ okunan kazı alanı tabelasını görünce, yukarı çıkmayıp kalan kısımları dolaşıyorum. sonra sessizliğin içinden bir ayak sesi ve fotoğraf makinesiyle gelen biri. soruyorum:
'oraya girmek yasak di mi?'
'evet, öyle.'
'ama siz girmişsiniz.'

'ben kazı başkanıyım da..' :)
yirmi üç yıl önce van'a gelen izmirli mehmet hoca, beş yıldır kalenin ortaya çıkartılması için uğraşıyor. bu planı, tezini yapmaya başladığı zaman elle ölçüm yaparak hazırlamış. bugün, aynı işi gelişmiş tekniklerle yapan ekibi yolcu etti. ona rastlamasaydım, tabelayı dikkate alıp kazı alanını gezmeyen tek kişi olarak kale tarihine geçecektim sanırım. ve bir sürü ilk elden bilgiden de mahrum kalacaktım.

kazı bölgesinde üç hamam, harem selam bölümleri, seyir kuleleri ve kerpicin yumuşak hatları.
***
dönüş yolundaki eşlikçimiz zernek barajı. ağaçsız, ormansız coğrafyanın çok acayip bir güzelliği var. karlar hızla erimekte. kazı minibüsünün şoförü, 'çatak'taki ganisipi (beyaz su) şelalesine gitmenin tam zamanı' dedi. gidilsin.

30 nisan
'olağanüstü günlerden geçiyoruz' lafının hastasıyım. söylenmediği hepi topu üç beş gün ya gördüm, ya görmedim şu ömrü hayatımda.

1 mayıs
sabah inşaattaki işçileri çalışırken bıraktım. 'hadi gidelim hep beraber' deyince, biraz mahzun, biraz şaşkın bakışlar.. vakad'ın kısa zaman öncesine kadar çalıştığı konteynırın önünde basın açıklaması.. 'kadın emeği diye birşey var, evde ömür billah çalışanlar var hacılar!' dediler kısaca. bir yandan da el emekleri sergilendi.
sonra, belediye garajında işçi bayramı: newroz ruhuyla.. biz alana girerken, ferhat tunç sahneye çıkıyor: 'kardeşiz diyorsanız hakkını verin, böyle kardeşlik olmaz' diyor mealen. ahmet kaya'ya hep birlikte selam ediyoruz: 'diyarbakırlıydı kod adı bahtiyar, suçu saz çalmakmış öğrendiğim kadar.'

yandaki inşaatın üst katlarında fiyakalı özel tim. onlar bizi çekiyor, biz onları.. güneş gözlüğü yasağı gelse, maazallah karizma yerle bir..
eller kendiliğinden zafer işaretine kıvrılıyor ve hemencecik durulan halaylar.

bugünlerde van'da herkesin elinde birdemet ışkın.
bijî yekê gûlanê!

2 mayıs
çocukluğumun en fena hatıralarından biri, okulda sabahları içirilmeye çalışılan süttür. ki o zaman da abd'nin kakaladığı süt tozunu eritmekti maksat. sırada beklerken mide bulantısından çay kaşığıyla vura vura bardağın dibini delmişliğim ve o günlük yırtmışlığım var.
ki zamaneler, hep birlikte zehirlenme taklidi yaparak yırtsalardı gönülden alkışlardım. geçmiş olsun diyelim de geçmiyor şu memlekette hiçbir şey yahu.. dön babam dön. 
***
sanırım konteynırlarla birlikte uçuyoruz hep beraber. bir fırtına, bir yağmur. bir kez daha, hadi hayırlısı..

3 mayıs
van'da hâlâ çepeçevre karlı dağlar ama beyazın adı değişmiş ağaçlarda. karşıyaka'da çocukların burnu pek akmıyor artık.
***
rize'den gelen sahne sanat atölyesi ekibi bugünlerde okullarda ve bağımsız kadın çadırında karagöz hacıvat perdesi kuruyor. kim demiş, zamane çocukları ilgilenmez diye. sabah okulda izleyenler ikinci kez çadırda. pür dikkat, neşeyle katılarak.. minibüse doluşup yeniden okula gidenler, üçüncü kez izleyecek olanlar. kürt aksanı ile laz aksanı yanyana..
***
dışardan gelen müzik sesine kapılıp sokağın ucuna doğru yürüyorum. düğün halayı kurulmuş.. canlı müzik eşliğinde sakince, usul usul.. küçük arkadaşım hilâl'in isteğini kırmayıp ben de katılıyorum halaya.

4 mayıs
meselelere ilkesel olarak karşı durmayıp taraftar mantığıyla yaklaşınca tekerrür kaçınılmaz. buyrun, günümüz muktedirlerinin sanat abuklamaları, buyrun bir zamanlar ıtrî'yi, semazenleri düşman belleyip ihbar eden klasikçiler. ne etsek, nerelere gitsek.

5 mayıs

6 mayıs
eriyen karlar muradiye şelalesinde çağlamaktadır dediler, yola düştük. erciş sapağında aktarma, yol kenarında esintili bekleyiş.
yol sapakları, transit salonları güzel yerler.
önce ızgara kokuları, dumanı. uzaktan şelalenin sesi.. hipnotik bir etkisi var. gözünü alamayıp zamanı kaybetmek işten değil. aşağı kadar inip yaklaşanların telaşı, önünde fotoğraf çektirmek için.
 şelaleden başın dönmüşken bir de asma köprüden karşıya geçmek gerek. kendi kendine sallanması yetmezmiş gibi, çocuklar, kenara yapışan annelerinin korkusunu az daha artırmak için zıplıyorlar. eğlenceli.


şelalenin sesinden uzakta kavakların arasında keyif sofraları.. her yanda karıncalar. kampüste bile yuvalardan delik deşik olmuş kaldırımlarda seke seke yürünüyor ancak. çevreci eylemden döndüğünde mutfaktaki karıncaları görüp oflayıp puflayan arkadaşlara selamlar.



van'da içimde hep çalan şarkılardan.
ah kavaklar, ah kavaklar..
***
yıl boyunca karı eksilmeyen süphan'ın oralardan güneş batıyor.

7 mayıs
van'daki kadın aktivistlerin gözaltına alınmasına kadın derneklerinden tepki.
yine ne varsa onlarda var!
değil mi vakasum? değil mi bdp? değil mi van belediyesi?

8 mayıs 
bugünü bakanlıkların sitesini ziyaret ederek ve gökçek'i hackleyerek geçiren çocuklar, 'bunu bizimle söyleyin' demişler. başım üstüne.
ne demişler: "imamın ordusu varsa, halkın REDHACK'i var!"
***
istanbul. 

10 mayıs 
filmlerde, dizilerde hâlâ yılmaz güney trükleri, sahneleri. ne bereketlisin be usta.

12 mayıs 
böyle lige böyle final. müstahaktır. ve de damarlarımızdaki asil kan.. yok birbirimizden farkımız.

13 mayıs
***
haiti'de, evi tamamen yıkıldığı için yarı yıkık okuluna sığınan müdür ve verilememiş karneler.
 van'da, giden öğrencileri için ağlayan müdür bey ve dershanelerdeki sınav kağıtları.. ikisini de gören birinin sözünü ettiği büyük benzerlik ve bu can alıcı detaylar!

15 mayıs
itiraf ediyorum. birkaç sene önce, istanbul'un göbeğinde kürtlerin arasında yürüyene kadar ben de gazın cidden ortalığı yatıştırmak için, bir olay çıktığında filan atıldığını sanıyordum hafiften. oysa, kelimenin tam anlamıyla durup dururken 'ahan da bizde bundan çok var!' diye attılar üzerimize, limonlar, sular filan.. sonra devam etti toplantı.
o noktadan sonra, sakince kameraları kıran puşili çocukları kızarmış gözlerimizle sakince izledik. kışkırtılmak neymiş gören cadde ahalisine selamlar..
o gün, taksim'de oturma eylemi yapıp aksaray'a kadar bile yürümeyen, kürtleri istanbul'un göbeğinde bile yalnız bırakan ahaliye de..

rojbaş dostlar, rojbaş..