18.2.06

oturma odası



kamuya açık bir yerde yazan herkes, yazdıklarının okunmasını ve paylaşılmasını istiyor demektir. çok satma üzerine yapılan tartışmalarda, "çok insan okursa yazdıklarımdan kuşku duyarım." diyenler de olmuştur, "okunmasını istemiyorsan niye yayınlıyorsun? diyen de. dünyanın en çok satılan kitaplarından gülün adı'nın aynı zamanda en az okunan -bitirilen- kitap olduğu söylenir. umberto eco'nun, satın alınma/okunma oranını yaklaştırmak için özel bir çaba sarfettiğini düşünüyorum sonraki işlerinde. kendisi de anlatır, 'gereksiz' okuru kaçırmak için nasıl yöntemler denediğini. hangi kitabın/yazının ne kadar okunduğunu, nereye ulaştığını, yazanın ne demek isteyip, kişinin ne anladığını, kimin iyi okur, kimin gereksiz kalabalık olduğunu ölçecek bir terazi yok elimizde. herkes kendi okuyucusuyla kurduğu ilişkiden bunun ipuçlarını toparlıyordur herhalde.

internet bu konuda daha fazlasına imkân sağlıyor. sayaçlar ve yorumlar sayesinde el yordamıyla bilgileniyoruz. istatistikî bilgilerin tek başına hiçbir şey olduğunu düşünen biri olarak, blog yazmaya başlarken bu sayaçlardan kullanmayı istemedim. aylar sonra, biraz meraktan, biraz da ortamın raconuna uyma düşüncesiyle gelenleri gözetlediğim bir sayaç edindim. kalma sürelerini, ilk sayfa dışında okuma yapıp yapmadıklarını, nerelerden geldiklerini görmek eğlenceli. sayfada kalma sürelerine bakınca, toplam sayının ne kadar aldatıcı olduğunu anlıyor insan. ama yine de, herkes bunun farkında olsa da, ziyaretçi sayısı blog âleminde ciddi önem taşıyor. bunu artırmak için yöntemler öneriliyor, gündemdeki konular, isimler özenle tekrarlanıyor. bu sayının, geçici bir 'birileri beni görüyor' duygusunun dışında kimseyi mutlu ettiğini sanmıyorum. herkes söylediklerinin hedefini bulmasını ister esas olarak.

sanırım çoğumuz, arama motorlarından gelenlerin çok küçük bir yüzdesinin gerçek, kalıcı, iyi okur (ziyaretçi değil!) olduğunun farkındayız. alâkasız kelimelerle rastlantıyla sitelere düşenleri bırak, ilgili konularda arama yapanlar bile beş saniyede çekip gidiyorlar. ama her ne hikmetse site istatistikleri google aramalarının rakamları ile tutuluyor. elimizde başka bir veri yok demek, bu ne işe yaradığı belli olmayan sayıları kullanmanın bahanesi değil. doğrusu benim, 'yıldız tilbe kime göt verdi' diye arama yapanların siteme uğrayarak yükselttikleri kategorilerle işim olmaz...

çeşitli yollardan buraya gelip durmaya, bakmaya, okumaya değer bulan herkese selâmlar.

-------------------------------------------------------------------------------------
not: ziyaretçi kelimesi ticari siteler için uygun olabilir, ama bizim blogumuza gelenlere sunduğumuz kahve, kelimelerden, görüntülerden, kimi zaman da seslerden ibaret... misafir olmalarını tercih ederim.

not: bu yazının bir nedeni, yukarda sözünü ettiğim, 'işim olmaz' dediğim arayıcılarsa, diğeri ise, son günlerde arama motorlarından gelip misafir olanlar.

-------------------------------------------------------------------------------------
edit: bu yazıyı sayfaya aktardıktan hemen sonra, blog yazmaya başladığım ilk günlerden beri izlediğim zamana dair söylentiler'e uğradım. cumartesi yazıları'na ilişkin güzel sözler etmiş. teşekkür etmek istedim ama yorumları kapalı, mail adresi yok... böyle sözlere hem seviniyorum, hem de mahçup oluyorum doğal olarak. ilgili bir yazı olmasına sığınıp buraya bir selâm daha sığdırayım dedim.