30.8.06

okunduğu gibi yazılmaz



tv'deki yeni gözdelerimden fırtına, karadeniz gibi bir dizi aslında, fazla söze gerek yok. komik, dramatik, hayat dolu, sağlam. birbirine güzelce örülerek bağlanan hikâyelerin içinde, ettiği lafın nereye gideceğini bilen, gideceği yerde bir işe yaramasını uman gizlice. geleneği severek bağrına basan; yalansız dolansız, sahici bir toprak sevgisinin ne olduğunu hissettiren, karadenizin keyfini de, sıkıntılarını da harmanlayan bir güzel seyirlik.

yaz tv'sinin, gündüzleri rastladığım 60'lı yılların türk filmleriyle birlikte içimi açan 'fırtına'sı.

bir de her zaman ntv'de ve insan, bir de trt 2'de derin kökler... var yani magazinden başka seçenekler sadece tv'lerde bile. 'böyle haber mi olur' dediklerinizi seyretmek zorunda değilsiniz, gündem üç beş ana kanalın gündeminden ibaret değil, ne burada, ne dünyanın küreselleşti de küçüldü sanılan geniş mi geniş coğrafyalarında. neye bakmak istediğinize bağlı, hangi bilgiye ulaşmak istediğinize... nasıl tonlarda, hangi kelimelerle...
***
diyorum ki, şu fırtına bir de fırtına vadisi oyunlarına bir çelme takmaya yarasa mesela, olur a.. ballı kaymak olmaz mı? taa ne zaman bu işleri dert edinen o şair ceketli çocuğun saçları vadide daha mutlu dalgalanmaz mı? umut edemez miyiz bu dünya cennetinin baka baka, göre göre kararmamasını? 'cennet buralar cennet' diye o mis havayı içlerine çekip, lafı da 'şart şart, santral şart' diye bitirenlerin buraları bitirmesine engel olamaz mıyız? homini gırtlak bu dünyayı yiyip bitirmelerine, pufidi kandil görmezlikten gelip, tumba yatak yan gelip yatmalarına hayatın sunduğu hediyelerin üzerinde sere serpe..?

ha, olmaz mı?