21.1.06

modernimben evliyimallahaşükür



kadınların evlendikten sonra kendi soyadlarını da kullanabilmeleri söz konusu olduğunda bir kadın kazanımı olarak epeyce heyecanla karşılanmıştı hatırladığım kadarıyla. hoş o zaman da, 'niye sadece kendi soyadımı kullanamıyorum canım!', ya da 'ya babanın, ya kocanın soyadı, yeni bir soyadı seçemez miyim yani?' diyen aklıevveller çıkmıştı elbet. ama genel eğilim bunun bir kazanım olduğu yönündeydi; isteyen yıllardır birlikte varolduğu soyadını da sürdürebilecekti işte, fena mıydı? böyle konuların hiç nüfuz edemediği hayatlar çoğunlukta memlekette, bunun konuşulmadığı, konuşmaya cesaret bile edilemeyen ilişkilerle dolu çevremiz. gerisinde midir, ilerisinde mi bilemem, ama yasalar kimi zaman hayatın çok dışında bir yerlerde duruyor. yıllar önce bir sohbette genç bir kız, 'canım tabii ki kocamın soyadını alıcam, yoksa niye evleniyorum ki!' demişti, hayretle ve gayet net biçimde. ona kendi soyadını da kullan demek, tıpkı birilerine kocanınkini dayatmak kadar anlamsız.

önceleri pek radikal bir seçimmiş gibi duran bu kullanım, şehirlerde hızla yaygınlaştı. ve... ne oldu görüyor musunuz? ya da şöyle demeli, siz de benim gördüğümü görüyor musunuz?

iki soyadı, yüzükten daha baskın bir evlilik işareti oldu bana kalırsa. çalışan kadınların, kullandıkları her türlü matbuatta, tabelalarda, kartvizitlerde, yazışmalarda bitmez tükenmez iki soyadını birden kullanmaktaki ısrarları göz yaşartıcı. kendilerini tanıtırken de ihmal etmiyorlar üşenmeyip. yazının başlığındaki ses hep bir altmetin olarak bağırıyor. 'hiçbirşeyden geri kalmam, statükoyu da sürdürürüm'. çoğu zaman olduğu gibi, biçim amacın önüne geçti ve kastedilenden çok başka bir şeye hizmet etmeye başladı.

ama bütün bunların görünür ve tartışılır olabileceği ortamlardan yoksunuz. feminizmin söyledikleri de diğer politik söylemler gibi kum fırtınalarının altında kaldı. kadın meselesi mutlaka ve hatta sadece kadın-erkek parantezinde konuşuluyor. pardon konuşulmuyor, geyiği yapılıyor. dayak bile bir geyik ve daha beteri bir magazin konusu olup çıktı. formüller yerli yerinde: çalışan kadın özgür, dayak yemeyen neredeyse erkeğine teşekkür edecek. en babayiğit geçinenler, bitmez tükenmez bir bulaşık-çamaşır yıkama tartışmasının içinde yuvarlanıp gidiyorlar. herkes modern hayatın yüzeysel tanımlarında buluştu. sen sağ, ben selamet...

sen de gelmiş, 'kadının asıl cebelleşmesi gereken evlilik kurumudur, görünür ve saygıdeğer olmak için ille de içinde olması dayatılan bu sistemin aslında mahkûmu iken, bekçisi ve savunucusu olmayı sürdürmesi trajiktir!' diyorsun!

-------------------------------------------------------------------------------------
not: bu arada birçok kadının yalnızca isimleriyle varolmayı seçtiklerini, 80'li yıllarda türk feministlerinin çoğunun soyadı kullanmadıklarını da ekleyelim.