19.8.06

denizde kararti var


yıllar önce.

otobüs dolusu insan, karpuz kabuğunun denize düşmesini kutlamak üzere karadeniz'e 'çimmeye' gittik. hava o kadar da sıcak değil, maksat deniz kenarı pikniği.. güle oynaya, boş bir koy bulduk, bize özel. yemekler yendi, herkes bir tarafa yayıldı, rehavet zamanı.. önce kadınlardan birinin açığa gidenleri çağıran kızgın sesini duydum. sabahtan beri konuşuluyor, 'buralar tehlikeli, açığa gitmeyin' diye. akıllı uslu kaç yaşında eşşek kadar insanlarız, kimsenin bunu hafife alacağını düşünmemişim. herkes toplanmaya başladı dağıldığı yerlerden. kızgınlık yerini endişeye bırakmaya başladı hızla. yüzme bilen iki koskoca adam aynı yerde debeleniyor, bir türlü mesafe kaydedip kıyıya yaklaşamıyor! iyi yüzenlerden biri, açıktakilerin -ki aslında hiç de o kadar açıkta değiller- yanına yüzüyor..
ve kıyıya dönemeyenlerin sayısı üç oluyor..

teker teker birşey yapamayacağımızı farkediyoruz. kıyıdan açığa bir insan zinciri yapıp hiç kimseyi tehlikeye atmadan onlara ulaşmayı planlıyoruz. yüzme bilenlerle istediğimiz uzunluğu elde edemeyip havluları, örtüleri, çardak sopalarını devreye sokuyoruz. herkes zincirin, denizle başedebileceğini düşündüğü bir noktasında yerini alıyor. ortalarda bir yerde, boyumu geçmeyen denizde ayakta kalmakta, zinciri koparmamakta nasıl zorlandığımı, her gelen dalgayla nasıl devrilip toparlandığımı hatırlıyorum.

ama zincir tamamlanamıyor bir türlü. son halka eksik ve biz onca uğraşın sonunda sadece birkaç metre uzağımızdaki arkadaşlarımızın gözlerindeki yorgunluğu ve çaresizliği göre göre, uzanamıyoruz bir türlü. son gayretle yüzen biri 'doksanıncı dakkada sahaya çıkıp' halkayı tamamlıyor. kıyıya çekiyoruz hepsini.

bir saat önce herbiri bir köşeye dağılmış onca insan, önce sessizce, sonra gevşeyip sohbet ederek birarada oturuyoruz. felaketin birleştirdiği insan... neredeyse boğulmakta olanların itiraflarıyla da çıkan sonuç şu: 'hırçın' karadeniz'e ilişkin bunca söz boşa edilmiyor, ama herkes nedense kendi tecrübesini yaşamak istiyor: bana birşey olmaz!

eğer kalabalık olmasaydık, eğer sakin, akıllıca ve hep birlikte davranmasaydık o gün iki genç adamı denize bırakmamız işten bile değildi. ama çoğu zaman bütün bu şartlar bir araya gelmiyor elbette ve karadeniz'de çoğunlukla bana bir şey olmazcı genç çocuklar yitip gidiyor. istanbul'un varoşlarından gelenler buralarda, fındık-çay toplama mevsiminde ailecek karadeniz sahillerine giden doğulu, güneydoğulu çocuklar oralarda... karadeniz bunu bilmeden kendi meşrebince dalgalanıyor, masum.
***
bölge insanı, karadenizle başa çıkmanın tek yolunun dilini anlamak olduğunu iyi bilir. yüz metrede değişiveren kıyının nasıl sürprizler yapabileceğini, başka denizlerde hiçbir şey olan mesafelerin karadeniz'de bir türlü aşılamayabileceğini, burada yüzme bilmenin değil aklın daha çok işe yaradığını bilir ve denizle rekabete girmez, dost olur.

yerel bilgiye kulak vermek lazım. derler ki, tsunami öncesinde deniz çekilirken turistler 'ne kadar ilginç' diye fotoğraf çekmeye kumlara koşarken, yerliler atalarının sözlerini hatırlayıp dağlara yönelmiş: 'eğer deniz çekiliyorsa büyük dalgalarla geri gelecek demektir.'
***
yarın pazar. yarın yine cümbür cemaat istanbullu deniz kenarlarına koşacak. marmara'ya, karadeniz'e, adalar'a.. karadenize gidenlerden kötü haberler gelecek korkarım yine. yanınızda yörenizde, o cevval, herşeyi yapabilirim sanan çocuklardan varsa, öğüt verme sevimsizliği pahasına engel olun. cesetlerinin yakışıklı filan olması gerekmiyor!

-----------------------------------------------------------------------------------------------
not: dün ordu-fatsa'da birlikte açıldığı 15 yaşındaki kardeşini denizde kaybeden delikanlı için bu yazı. her benzer olayda hatırladığım bu anının ona ya da başka birilerine faydası olacağını sanmak isterdim.