30.6.05

lotus yaprağındaki gözyaşı damlası

internet adresi değiştiği için bu resim artık burada değil. ama ismi kalsın istedim.

29.6.05

...ordan eve

önceki yazıdan da anlaşılacağı gibi, bu günlerde biraz ağır hissediyorum hayatı. aslında haziran bitmeden, 10 yıl önce 25 haziran'da kaybettiğimiz bir sevgili arkadaşımdan bahsetmek istiyordum ama şimdilik kısa bir giriş..

tanıyan, tanımayan.. çok insanın hayatında iz bırakmış biri hasan safkan.. kimileri onu 'kuzey afrika'dan portekiz'e, ordan eve' isimli gezi notlarından biliyor. internette aradım, ne kendisinin, ne de heykellerinden birinin fotoğrafını bulabildim. bendekileri bir ara becerebilirsem bu sayfada görmek ve göstermek isterim.

ona ilişkin, ortak bir arkadaşımızın söylediği söz hep aklımda. "ama ben onunla birlikte yaşlanmak istiyordum!" doğrusu yaşlandıkça çekilmezleşen olgunlaşmamış çocuklarla dolu şu hayatta, bu lafın ne kadar yerinde olduğu ve insanın hayatta birlikte yaşlanmak isteyeceği insan sayısının azlığı kafama giderek daha çok dank ediyor.

neyse.. bu yazı hasan'a selâm olsun. yaşlanma, büyümeme, peşini bırakmayan çocukluk meseleleri netamelidir, uzundur. başka bir yazıyı ve de sağlam kafayı gerektirir.

27.6.05

rüyaülkesi

internet adresi değiştiği için bu resim artık burada değil. ama ismi kalsın istedim.

26.6.05

"haziran'da ölmek zor"

bugün, 33 yaşında kanserden ölen bir adamı uğurladık. akşam üzeri de bir arkadaşımın annesinin ölüm haberi geldi. başka bir şehirde ve yanında olamayacağız. gece yarısı biraz dağılayım diye bilgisayarın başına oturdum ve bastığım next blog tuşundan karşıma çok uzaklardaki bir kanserli yakınının günlüğü çıktı: 59. gün, 60. gün...
bi şey yazmak istemiyorum.

25.6.05

kâzım koyuncu!




" 'yaramaz çocuklar'... benim kardeşlerim yani... yaramazlıklara devam etmek lazım. Hayat başka güzel olmuyor. Hayatta yerinde durmamak, muhalif olmak, hep karşı çıkmak gerekiyor. Genellikle güzellikleri oradan buluyoruz. Ve genellikle o güzellikleri, karşı çıkanlar değil, karşı çıkmayanlar yaşıyor sonra...

Bundan beş sene önce Viya albümüm yayınlandı. Sanki gazete çıkarıyormuşum gibi sahil yolu projesinden söz ettim orada. İnsan albümünde sahil yolunu yazar mı? Ama yazmak zorundaydım. Çok gücüme gidiyordu. Kimse bir şey söylemiyordu. Ben de memlekete geldiğim zaman çok sinirlerim geriliyordu. Onu yazdım. 5 sene sonra sahil yolu bitti. İnsanlar sahilimiz yok oldu diyorlar. O dönemde çok kızıyordu insanlar. Akrabalarımız bile kızıyordu. Ama o yaramazlığımdan gurur duyuyorum. Ya da başka bir şey...Fırtına Deresi için de öyle. Bunlar olmasa bu hayat çekilmezmiş. Bu yüzden yaramazlığa devam edeceğiz. Merak etmesinler yanlarındayım..."

kâzım koyuncu
'kenarda kalanların sesiyim' / karadeniz haber / 4 mayıs 2005

24.6.05

persepolis

persepolis'ten sayfalar


marjane satrapi iranlı bir kadın çizer. ülkesinin ve halkının yaşadıklarını çocuk gözüyle anlatıyor, üstelik mükemmel çizgilerle. ben fransızcasından okudum, fransızca bilmeden! biraz ağladım, biraz güldüm. birileri türkçeye çevirip yayımlasa, birileri de burunlarının dibindeki bu ülkeyle ilgili resmî ve yalan yanlış ön yargılarla örülü düşüncelerini sınasa, ne iyi olur.

marjane satrapi

not: (9 ağustos) marjane ve persepolis yakında türkçede...

bi başlayabilsem..

kendi kendine yazmak kolay, ya da bilinen bir muhataba. tanımadığın birilerinin okuma ihtimali söz konusu olunca böyle sessiz kalınıyor işte. üstelik, 'kime sesleniyorum aslında, orada biri var mı'? düşünceleri cabası. 'yazıp boşluğa yollayacağım' derken, klavyenin başında ekrana bakarak 'ilk söz' deyip kalakaldım. 'burası benim yerim, istediğimi söylerim'.. ama işte hiç de kolay olmuyormuş.

aslında temel problem seçim yapmak. 'şimdi ve burda' deyip başlamak, başlamaya fazla anlam yüklemeden, belki ortasından, mesela dün gece izlediğin bir filmden girmek meseleye.

sonuç olarak bu başlayamama krizini yazmaya çalışarak başlayayım dedim. gerisi gelir umarım.