8.11.05

'pembe flamingo'



'bir tanrıça olmaktansa bir siborg olmayı tercih ederim,' diyor yeni zamanın feministlerinden donna haraway. bunu konuşmuştuk taksim sanat galerisi'ndeki sergi çıkışında. eşya ya da makine ile insan arasındaki sınırların bulanıklaşmasından söz ederken eğlenmiştik. tamirci öyküsünü anlatmıştı. tamirciye kasetçaları uzatıp 'kendini iyi hissetmiyor,' demiş ve adamın şaşkın bakışlarıyla karşılaşmış. bedenin, özellikle de kadın bedeninin sınırlarının makine ile olduğu kadar, canavarlarla, hayvanlarla, toprağın dokusu ile iç içe geçtiği, organik insan gözünün perspektifini genişleten resimler yapıyordu. geleceğe yönelik bir kehanet var bu resimlerde. ama gelecek hep eskinin öyküsünü taşıyor. zamanın sanıldığından daha eski olduğunu, insanların göründüğünden daha katmanlı olduğunu sezdiriyor. resmine bakan herkese şu anda ve burada olandan başka, daha eski ve daha yeni bir hayat sunuyor. rahatımızı usulca bozuyor. işe gitmeyle sınırlı olmayan bir enerji, gözünü yummanın dışında bir umut, anlaşmaları aşan bir aşk, iyi niyet mesajlarının ötesinde bir iyilik, kıskançlıktan ibaret olmayan bir kötülük düşündürüyor. bu kadar geniş bir hayatı ve bu kadar kısa bir ölümü değil kabul etmek, anlamak bile çok zor.

meltem ahıska
defter 38 / metis yayınları

Hiç yorum yok: