21.6.12

bihare


21 mayıs
ayağımı bastığım andan itibaren içimden tekrarlayıp durdum bunu. "dersim'i hak saklasın". türküler doğru söyler. baharda, canlanma zamanında gitmenin de katkısıyla cennete düştüm sandım. yeşilden, doğadan yorulmak diye bir şey varsa, evet yorgunum. sevgili arkadaşlarımın babalarının kırkı, tunceli, munzur, mazgirt, yetimoğlu ve sındam köyleri. sonra da van'a dönüş.

3 haziran
burada ciğerler bir de tozdan yanıyor, ağrıyor herşeyin üstüne.
üç gündür dolaştığımız köylerden iyi haberler yok ne yazık ki. ben toki cehennemi diyeyim, siz anlayın. taşeronların, müteahhitlerin eline bırakılmış insanlar, kendi getirdiği proje ve on yedi kefilli banka kredisi ile ev yapmaktan başka seçenek bırakmama hâli, moloz ihalesi alanların 'hemen yıkın ki, eviniz yapılsın' diye kandırdığı insanların ortalıkta kalmış eşyaları. neredeyse % 90'ı yıkık köyler, sekiz-on nüfus ile 17 m2'lik konteynırlarda yaşama gayreti..
var mı durumdan vazife çıkartacak birileri?


***
günün sözü altı yaşında bir kız çocuğundan: "erdoğan, niye bizim televizyona çıkıyor, çıkmasın!"
 


4 haziran 
gözden uzak olana dikkat çekmeye çalıştığında gözden uzaklaştırılman kaçınılmaz. 

6 haziran 
korkaklıkla paranoya kardeş. birkaç tane de amcaoğlu var.
aman derim!

7 haziran
bir takım kurumlarda bir faaliyet, bir yoğunluk, bir yorgunluk.
lâkin, ne kestin koç, ne yedin hiç!
***
hele bir durun, onlar önce bir memleketi kurtarsınlar. sonra bize söylerler, ne zaman neye nasıl itiraz edeceğimizi, nereye girip nerede duracağımızı. 'ne işi var kadınların öyle her yerde!' cümlesini rahat rahat söyleyebilen ve aynı zamanda 'anti-demokratik uygulamalar' lafını dillerinden düşürmeyen okumuşlar için de üç kere: tahammülsüzüm! 
***
az önce tgrt haberde van'dan son durum haberi:
bi kere, orası büyük ölçüde devlet memurlarının barındırıldığı konteynırlar.
ikincisi, konuşacakları insanları önceden tesbit etmişler, çok belli oluyor.
üçüncüsü, dayanamayıp 'toki dağın başında, o kadar paranın üstüne bir de yol parası' diyen adamın ağzına lafı tıkarken, 'ama ağustos'ta bitiyor di mi?' diye ezberini fazla belli ettin muhabir kardeş. e maksat insanların durumu değil, toki reklamı olunca..
ve esas olarak da, normal şartlarda böyle konuşan tek bir vanlı bulamazsın.
biliyorum, oralarda onlarca insanla konuştum. dahası konteynırda kalıyorum aylardır, ne şahane bir hayat olduğunu bilirim.
şikâyetiniz nedir diye sorana, 'sıcak ama onun devletimizle bir ilgisi yok' gibilerden bir şeyler söyleyen memur arkadaş;
isteğiniz nedir sorusuna, 'hiçbir eksiğimiz, bir şikâyetimiz yok, herşeyimiz var. tek dileğim başbakanımızın ayaklarını öpmek' diyen hanım..
gelip sizi görmek ve bunları gerçekten yürekten söyleyip söylemediğinizi öğrenmek isteğiyle dopdoluyum.
bu 'haber'i yapan muhabire ise diyorum ki:

oğlum bak git..

8 haziran
süphan.. baktıkça içimden yükselen ses. 'şu dağlarda kar olsaydım, olsaydım!'

9 haziran
demek ki neymiş! bize gereken şu ya da bu ideolojik duruş değil, vicdanmış.
sadece vicdan!

10 haziran
sonunda ada ve deniz!
güvercinlerin gözünde 'ne işi var bunun burda, niyeti nedir?' sorusunu görmemenin huzuru.
bahtiyarım. 

11 haziran
baştan sona politika.. doğruyu söylemiyorlar.
'erdoğan bayraktar, insanları yıkılacak evlerden çıkartıp onları kurtarmaya çalışıyor' diyen birand için de gelsin.
"evimizi yıkanın villasını yıkarız".

12 haziran
şimdi efendim. kürtler, ah okula gitsek de bize dilimizi öğretseler seçme seçme derslerde diye beklemiyorlar hasretle. doğduklarından beri bildikleri, konuştukları dilde matematik, coğrafya, tarih filan öğrenmek istiyorlar. okula gidince hiç bilmedikleri bir dilde eğitim görmek istemiyorlar. 'ana dili' malûm.. ikisinin arasındaki devasa farkı görmek için nasıl örnekler vermek gerekir bilmem. bütün memlekete 'iki dil, bir bavul' seyrettirmeli ya da bırakmalı kürt köylerine, ne hâlleri varsa görsünler.
çoğu okuma yazma bilmeyen, türkçeyi hiç bilmeyenlerle dolu uçaklardaki 'ladies and gentleman' anonsları götürsün sizi..


13 haziran
van belediye başkanı bekir kaya twitter'dan selam yollamış halkına: "erdoğan ‘van’ı istiyorum’ dedi ve bizleri cezaevine koydu. bakalım van’ın yalın ayaklı çocukları van’ı erdoğan’a verecekler mi?"
***
havai fişek yasağı.. istanbul'un bütün kuşları hep bir ağızdan haykırıyor: sağol, sağol, sağol..

14 haziran
depremden üç gün sonra gece telefonlarına gelen 'tsunami olacak' mesajıyla tepelere kaçan ey halkım: henüz o işlerde sms kullanılmıyor. ya inancını hatırla, 'herşey allahtandır' de. ya da oku, öğren, bilime sarıl, rahat ol. bi öyle, bi böyle olmuyor ama.

16 haziran
öğrenilmiş davranış biçimi olarak, göçmek..

17 haziran
hapishanelere doldurup yirmişer otuzar yoketmekle uğraşmayın artık. çevirin mezopotamyayı, ateşe verip toptan kurtulun!

18 haziran
üç otuz paraya uçak bileti satıyoruz diye ortalığı ayağa kaldır.
sonra istisnasız her uçuşa 'operasyonel nedenlerle' gecikme ver.
mecburen yiyen içen yurdum insanına kıçıkırık sandviçle çayı biletten daha pahalıya sat!
dümeninizi seveyim..

21 haziran
geçen kışın mekânı konteynırı terk.
kuş sesleri, meyve ağaçları arasında ve tozdan uzak mahalle hayatına geçiş.
terk, vuslat.. hayat!

Hiç yorum yok: